Doğduktan Sonra İlk Buluşmamız
Eşim hamilelik şekeri olmuştu. Hamileliğin 4-5 ayında inanılmaz bir irade ile beslenmesini denetim altına aldı ve insülün verilmeden hamileliğini tamamladı. Doğum, eşimin daha önce miyom ameliyatı olduğu için, normal doğum yapamayacaktı, sezeryan ile doğum yapmak zorundaydı. Sezeryan yapılacak hastanede, hastaya bakıcı olarak yalnızca bir kişiye izin veriliyordu. Eşime ben bakacaktım, bebeğimi de ben karşılayacaktım. Benim ve eşimin ailesinden anneler, ablalar, kız kardeşler şiddetle bana karşı çıktılar; deneyimim olmadığı ve bu işin kadın işi olduğu gerekçeleriyle. Benim kararlı duruşum karşısında, çaresiz ve gönülsüz boyun eğdiler.
İlkiz’i ameliyathaneye yolcu ettikten sonra, odada yalnız ve bitimsiz bir bekleme başladı. Duygularımı aktarmak mümkün değil. Eşim ve bebek için endişe, bebeğimi kucağıma alacak olmamın heyecanı…
Hemşire hanım odaya geldiğinde heyecanla kucağında bebeği aradım; bebek anne karnından alınmış, anne karnı dikiliyordu ve bebek de doğar doğmaz yapılan motor hareketlerin gözlenmesi için muayeneye alınmıştı. Bu muştuyu verirken, bebeğin giysilerini de aldı, gitti.
O süre bitmedi. Zamanı ölçemedim. Uzadıkça acaba kötü bir şey mi var diye, ben de ölüp ölüp diriliyordum. Sonra kapı açıldı ve Umut ile buluştuk. O ne olağanüstü bir andı. Hemşire bebeği beşiğine yatırdı. Hiç ağlamıyordu, hemşireye bunu sorduğumda, sezeryan ile doğan bebekler için normal olduğunu, bir iki saat sonra bu sessizliği arayacağımı söylüyordu. Ne demek istediğini birkaç saat sonra anlayacaktım.
Bir süre sonra eşimi de getirdiler. Narkozun etkisiyle baygın haldeydi. Hemşireler yardımı ile İlkiz’e bakıyordum. Ara ara beşiğe gidip, bebeğimin nefes alışını dinliyordum. Bebeklerde ani nefes almanın durduğunu okumuştum.
Sonra Umut ağlamaya başladı; hemşire hanımın dediği zor saatler başlamıştı.
Oğlumu kucağıma aldım ve onunla anne karnında yaptığım gibi konuşmaya başladım. Ben konuştuğum zaman susuyor; ben sustuğum zaman da yaygarayı basıyordu. Bu durum sabaha kadar saatlerce sürdü.
Bir ara odaya gelen Narkoz doktoru hanımefendi, benim bebeği kucağımda tutma biçime bakıp;
- “Bu baba da çok deneyimsizmiş.”
deyip gülmüştü. Bebeği tutarken vücudunuza yakın kolunu, koltuk altına atınca daha rahat tutuluyormuş, bana öğretti sağ olsun.
Sabaha kadar durmaksızın konuştum. Sesimi duymayınca Umut ağlıyordu.
Sabahın erken saatlerinde eşimin doktoru kontrole geldi. İlkiz ’i muayene ettikten sonra, bana dönerek;
- “Bak şimdi dünyanın en harika durumunu göreceksin.”
dedikten sonra, bebeği kucağına aldı, Umut anında bastı yaygarayı, benim içim cız etti; götürdü yarı baygın durumda İlkiz ’in sağ kolu üstüne yatırdı. Ağlayan bebek hem ağlıyor, hem kokluyordu. Ağlama azalırken, koklama süresi artıyordu, yatırıldığı yer yamuk yumuk, çok rahatsız olmasına karşın sustu. Annesini tanımıştı.
Bir süre sonra doktor bebeği yeniden aldı ve annenin diğer omuz-kolu üzerine koydu. Aldığı anda Umut ağladı, koyar koymaz, koklayıp, sustu. Doktorun dediği gibi yaşamımda gördüğüm en olağanüstü andı!
Sabahın ilerleyen saatlerinde nöbeti baldızıma bırakıp, eve yatmaya gittim.
Umut ile ilk karşılaşmamızda kurduğumuz baba – arkadaş ilişkimiz hala sürüyor. Onu da bir başka zaman konuşalım.
Umut’un Babası
Hürol Taşdelen