Bebeğinizden Mesaj Var!

Bebeğinizden Mesaj Var!

Anne babalar genellikle bebeklerinin konuşulanları nasıl ve ne derece anlayabildikleri konusunda meraklıdırlar. Eski anlayışa göre bebekler hiçbir şey anlamaz. Oysa gelişen bilim ve araştırma yöntemleri  bize bebeklerin gizli dünyaları hakkında daha çok bilgi vermektedir artık.

Şundan emin olmalısınız ki, bebeğinizin beyni tam bir yetişkin beyni kadar gelişmiş olmasa da orada en başından beri anlaşılmayı ve görülmeyi isteyen bir birey vardır. Ve bebekler de biz yetişkinler gibi etrafta olanlara tepki verirler ve çevrelerini önemserler. Kendilerini ifade edebilmek için çok güçlü dürtüleri vardır. Ve bu dürtü onları öğrenmeye ve odaklanmaya yönelten en büyük güçtür. Bebekleriniz sizinle iletişim kurmaya ihtiyaç duyar; sizin sesinizi duymaktan keyif alırlar. Çünkü 9 ay boyunca bu sesi işitmişlerdir ve bu sesi duymak onlara güven verir.

Bebekleriniz seslerinizi duymaktan keyif alırlar ama acaba söylediklerinizden ne anlarlar? Ne görürler ve ne hissederler?

Bebekler her türlü deneyime açık olarak dünyaya gelirler. Onunla iletişim kurma ve bağlanma şeklinize tamamen açıktırlar. Yani söylediğiniz her sözün ardındaki niyeti anlayabilirler. Ve bu anlama şekli bebeğinizin ilk sahip olduğu anlama yöntemidir. Aslında buna “dilin müziği” de diyebiliriz. Kelimelerden öte olanın anlanması…

Aslında kelimelerin ardındakileri anlamak içgüdüseldir. Dil öğrenimi beyin gelişiminde belli bir aşamaya gelinmesini gerektirir. Ancak  sözün ardındaki anlamın anlaşılması için böyle bir şeye gerek yoktur. Bizler tehlikeli olanı ve olmayanı ayırt ederek hayatta kalmaya programlanmış canlılarız.

Sözün ardındaki anlam ağırlıklı olarak beden dilini kapsar. Vücut hareketleri, mimikler ve ses tonu bu kapsamın içine girer ve bebekleriniz daha ilk andan itibaren sizi gözleyerek ne hissediyor olduğunuzu anlamaya çalışırlar. Bu onların ilk dilidir. Size bakarak öğrendiği hareketler, ileride yaşanılan durumlara vereceği fiziksel tepkileri belirleyecektir. Konuşmayı öğrenmek için bile sizin ağız, boyun ve dil hareketlerinizi izler. Bu nedenle bebeklerin verdiği tepkiler rastlantısal değildir ve ebeveynlere ayna olabilecek niteliktedir.

Beden dili dediğimiz alan beynin bilinçli tarafıyla yönetilmez. Her birimiz bebekken beden dilini ve ondan yayılan anlamları öğrendik. Zihnimiz gerekli bağlantıları kurup, konuşulan dili öğrenmeye başladıkça, zihnimizin bilinçli alanı daha baskın gelmeye başlar ve beden dilini kapsayan bilinç dışı alan geri plana itilir. Ancak bu alan hep işlevine devam eder. Geri planda bize rehberlik eder. Bir kişiden hoşlanmadıysak, bir yerden negatif elektrik alıyorsak, kendimizi sebepsiz yere huzursuz hissediyorsak emin olun ki bilinç altımızda fark etmediğimiz farklı bilgi akışları oluyordur.

Beden dilinin bilinçaltımızda sürekli işlev halinde olmasından dolayı bebeklerimizle karşılıklı anlaşmaya başlarız. Bebekler annelerinin ne hissettiklerini ve ne demek istediklerini, anneler de bebeklerinin neye ihtiyaç duyduklarını işte bu gizemli dil sayesinde anlarlar.

Şimdi kendinizi bebeğinizin yerine koymanızı istiyorum. Bunu en iyi şöyle yapabilirsiniz: Dilini bilmediğiniz bir ülkede yapayalnız olduğunuzu düşünün. Acıktığınızı nasıl anlatırdınız? Yorulduğunuzu nasıl anlatırdınız? Peki sevgi dolu bir temasa ihtiyacınız olsa nasıl ifade ederdiniz? Eminim şu anda şimdiki fiizksel becerilerinizle yapabileceğiniz pek çok eylem canlanmıştır gözünüzde. Ancak bebeklerimiz bu kadar şanslı değil. Onların ifade etmek istediği davranışları yapabilecek koordinasyonu sağlamaları zaman alacağı için, bebekler ihtiyaçlarını ağlama yoluyla bildirirler. Ancak iyi haber şudur ki, onun sesinden ve bedeninden yayılan bilinçaltı mesajları okuma becerisine hala sahipsiniz…

Bebekler bizlerin kullandığı dili öğrenmeye anne karnından başlarlar ve en başından itibaren ufacık ufacık da olsa bizleri taklit ederek bu dili öğrenmeye çalışırlar. Dili tam olarak konuşabilmek için her gün pratik yaparlar. Ağız ve dil hareketlerinin çoğu, hatta emme refleksi bile konuşmanın gelişimi için bir basamaktır. Bebeklerinizin kazara yaptığını düşündüğünüz her tür el kol hareketinin arkasında bir amaç ve niyet vardır. Ve anne babaların en büyük görevi bu dili, bu amacı ve niyeti anlamaya çalışmaktır.

Peki, anne babalar olarak bebeklerimizin kullandığı dili anlamak için neler yapabiliriz?

Aslında bebeklerin söylediklerimizin ne kadarını anlıyor olduğunun ötesinde, bizim onları ne kadar anlayabiliyor olduğumuz daha önemlidir.

Anne babaların bebeklerini doğru anlayabilmeleri için öncelikle sakin ve uyumlu bir ruh halinde olmaları gerekir. Eğer ebeveynlerde kaygı ve endişe hakimse, bu durumda bebeklerden gelen mesajlar doğru anlaşılamayabilir. Ve bebeklerinizin de sizden alacağı ilk ve en büyük mesaj “endişe ve kaygı” olacaktır. Bu da onu huzursuz edecek ve öğrenmeye kapalı bir hale getirecektir. Bu nedenle her ebeveyn kendini sakinleştirecek ve daha huzurlu hissettirecek yöntemler keşfetmeli; gerekirse yardım almalıdır.

Rahat ve sakin bir ruh haline geldikten sonra bebeklerinizin her türlü hareketini gözleyerek onlardan anlam çıkarmaya başlayabilirsiniz. Bebeğiniz gergin mi görünüyor? Eğer böyle düşünüyorsanız, bunu düşünmenize sebep olan şey nedir? Bebeğiniz keyifli mi? Mimik ve jestleriyle ne yapıyor ki onun keyifli olduğunu düşünüyorsunuz? Ufacık bir bebek olmak nasıl bir histir? Belki bunu düşünmek ve hissetmeye çalışmak onunla empati kurmanıza yardımcı olacaktir.

Sonraki adım bebeğinizin ritmini gözlemek olacaktır. Nasıl nefes alıyor? Bedenini nasıl hareket ettiriyor? Acaba sizinle uyum içinde olmak için acele davranışlarda mı bulunuyor? Ya da daha sakin ve dingin mi görünüyor? Acaba kendi ritminiz nasıl? Acele mi? Telaşlı mı? Koşturmacalı mı? Yavaş mı? Sakin mi? Ve bebeğinizin ritmiyle ne derece uyumlu hissediyorsunuz?

Burada ritm konusuna biraz daha girmek istiyorum. Bizler ritmi çok hızlı bir dünyada yaşıyoruz artık. Gündelik yaşantımızda çevremizde sürekli bir hareket oluyor. Sürekli uyaranlara maruz kalıyoruz. Sağlıklı zihin yapısına sahip isek bu uyaranların gereksizlerini süzgeçten geçirebiliyoruz. Ancak bebeklerimiz henüz böyle bir beceriye sahip olmadıkları için fazla uyarana maruz kalmak onları zorluyor. Bebeklerin yeni bilgileri anlayabilmesi ve özümseyebilmesi için zamana ihtiyaçları oluyor. Eğer bizler bebeklere bu zamanı tanımazsak ve onları uyaranlarla dolu bir alanda tutmaya devam edersek bebekler şaşkınlık yaşarlar ve zamanla da tükenebilirler. Böyle bir durumda bebeklerin vereceği 2 çeşit tepki vardır. Ya etrafındaki dünyayı keşfetmek için istek duymamaya başlayacak, ya da bunun önüne geçmeniz için sizden sürekli yardım isteyecektir; yani sürekli ağlayacaktır.

Akılınızda bulunsun ki yaşadığımız dünya bebeklerimiz için gerçekten çok hızlı bir dünya. Ve öğrenmek için milyonlarca sinir bağlantısı kurmak zorundalar. Bunu yapabilmek için de tüm bu uyaranlara rağmen sürekli bir denge halini korumaya ihtiyaç duyarlar. İşte bebeklerinizin bu dengeyi sağlayabilmesi için sizin de dengede olmanız gerekir. Arada nefes almanız, sakinleşmeniz, huzur hissetmeniz ve rahatlamanız bebeklerinizin gelişimi için en önemli durumlardır. Siz yavaşladığınızda, bebeğiniz de yavaşlayacaktır ve dış dünyayı daha alıcı hale gelecektir. Ayrıca bebeğinizin ses tonuna ve jestlerine yönelik daha ilgili ve alıcı olacaksınızdır. Kendi iç ritminizi yavaşlatmanız, bebeğinizin yaşadığı deneyimlere daha açık olmanızı sağlayacaktır.

Bazen şöyle sahneler görüyorum: anne ya da baba çocuğun elinden tutmuş, birlikte yürüyorlar. Ancak çocuk ebeveyninin adımlarına yetişemediği için neredeyse onun yanında sürükleniyor  gibi görünüyor. Ya da kocaman çocuklar arabalarında konfor içinde oturuyor ve ebeveynler onları bu şekilde gezdiriyor. Yeter ki gece uyanmasın diye gündüz uykusu engellenen çocuklar biliyorum. Ya da geç yatsın ki daha geç uyansın diye bebeğin doğal ritmine müdahale etmeye çalışanlar oluyor. Bu görüntülerden aldığım mesaj şu oluyor maalesef: çocuklarınızı sizin ritminize uyması için zorluyorsunuz. Sizlerin ebeveyn olarak onun ritmini hissetmeniz ve ona uyum sağlamanız çok daha önemlidir onun gelişimi için…

Ona yemek yedirirken bile lokmalarını ne kadar sürede yuttuğunu gözlemeli ve onun yemek yeme ritmine göre yedirmelisiniz. Belki onu uyusun diye sallarken bile onun kendisini iyi hissettiği ritmi keşfetmelisiniz. Ona banyo yaptırırken ne tarz bir temastan hoşlandığını, kafasına su dökerken ne sıklıkta ve ne miktarda dökmeniz gerektiğini hissetmelisiniz. Bunların asla bir formülü yoktur. Bunlar sadece sizin bebeğinizi hissedebilmenizle ilgilidir, ona açık olmanızla ve ondan gelen mesajları anlamanızla ilgilidir. Bebekler bu sayede kendilerini değerli hissederler. Burada yazdıklarım sizlerde “ne yani her şeyi ona göre mi yapacağız? O zaman şımarmaz mı? Ya da ileride tepemize çıkmaz mı?” gibi düşünceler oluşturabilir. Cevabım “evet her şeyi ona göre ayrlayacaksınız, ve bunu yaptığınızda o şımarmayacak ya da tepenize çıkmayacak. Aksine kendisine değer verildiğini hissedecek, bu nedenle sizinle daha uyumlu olacak ve her zaman daha tatminkar bir bebek olacaktır” şeklinde olacaktır. Burada söylemeye çalıştığım, onun her istediğini yapmakla değil, onun ihtiyaçlarını hissederek bu ihtiyaçları en doğru şekilde karşılayabilmekle alakalıdır.

Bebeğinizle etkileşimde bulunduğunuz her anın bir ritmi vardır. Bu ritmin hem sizinle hem de onunla uyumlu olması gerekir ve uyum karşılıklı bir döngüdür. Bu döngü her zaman anne ve babayla başlar. Bu nedenle uyumlu bir iletişim için önce siz uyumlu olmalısınız. Önce siz bebeğinizle uyum sağlamayı ve iletişim kurmayı öğrenmelisiniz.

Sevgiyle Kalın.

Sibel Sönmez
Doğum Psikoloğu ve Hamile Yogası Eğitmeni

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Robot Değilim * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.