Meme Kanserinde Erken Tanı Hayat Kurtarır

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser tipidir. Toplumlar arasında sıklığı farklılık göstermekle birlikte batı toplumlarında yaşamları boyunca her 8 kadından 1’inde meme kanseri gelişeceği bilinmektedir. Türkiye’deki sıklığı hakkında çok net verilerimiz yok. Ancak, bazı ham veriler ışığında Türkiye’de meme kanseri gelişim sıklığının, özellikle ülkenin batısında, Avrupa ile eş değer olduğu düşünülmektedir. Ülkemiz adına önemli bir fark, 40 yaş altı meme kanseri sıklığının daha fazla olmasıdır. Türkiye’nin genç yaş popülasyonunun yüksek olması olasılıkla en önemli faktördür ama yine de bu konunun daha detaylı olarak incelenmesi gerekir. Tüm meme kanserlerinin sadece %1’i erkeklerde görülür.
Meme kanseri görülme sıklığında son 50-60 yılda ciddi artışlar olmuştur. Ancak, meme kanserinin görülme sıklığındaki artışa rağmen, tanı ve tedavi alanındaki gelişmeler sonucunda meme kanserine bağlı ölüm oranları 1980’li yıllardan sonra giderek azalmaya başlamıştır.
Meme kanseri olgularının sadece %5-10 kadarı genetik geçişli herediter meme kanserleridir. Büyük çoğunluğu ise sporadik yani bilinen risk faktörlerini içermeyen rastlantısal gelişmiş meme kanserleridir. Meme kanseri açısından risk faktörü olarak kabul edilen bazı özelliklere sahip olmak, bir kadının mutlak meme kanseri olacağı anlamına gelmez. Bu risk faktörlerinden birini veya birden fazlasını taşıyan kadınların pek çoğunda meme kanseri gelişmezken, tersine meme kanserine yakalanan kadınların büyük bölümünde de bu tanımlanmış risk faktörlerinden hiçbiri yoktur.
Günümüzde meme kanserinden korunmak için yapılması gerekenler henüz net olarak bilinmemektedir. Ancak, eğer erken tanı konabilirse, hem tedavi başarısı çok artmakta hem de daha basit cerrahi ve yandaş sistemik tedaviler kullanılarak başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
Meme kanserinin en sık görülen belirtisi yeni ortaya çıkmış olan ağrısız kitle varlığıdır. Hastaların %10’undan daha azında kitle olmaksızın ağrı şikayeti olabilir. Meme kanserinin daha nadir görülen belirtileri arasında meme derisinde ödem, çekinti, meme başının içeriye doğru dönmesi, meme başından kanlı akıntı olması ve koltuk altında sert, fikse lenf nodlarının varlığı sayılabilir.
Fizik muayene sonrasında yapılması gereken mamografi ve ultrasonografi ile değerlendirilmedir. Eğer kuşkulu bir kitle/lezyon saptanmışsa biyopsi yapılması gerekir. İğne biyopsileri arasında günümüzde daha çok tercih edilen, çeşitli avantajları nedeniyle kalın iğne (Tru-cut veya kor) biyopsisidir.
Meme kanserinin tedavisinde birden çok disiplinin beraber, uyum içerisinde çalışması gerekmektedir. Meme kanserinin birçok evresinde ilk tedavi yaklaşımı cerrahi olmakla birlikte, sistemik ilaç tedavileri (kemoterapi, hormonoterapi) ve bazen radyoterapi ile tedavinin desteklenmesi gerekir. Cerrahi tedavi ve radyoterapi daha çok tümörün bölgesel kontrolünü sağlamada önemli iken, kemoterapi ve hormonoterapi ise sistemik kontrole yardımcı olmaktadır.
Günümüzde meme kanseri tedavisinin başarısını etkileyen en önemli faktör erken tanıdır. Meme kanseri erken evrede yakalandığında meme koruyucu cerrahi ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Özellikle genç kadınlarda memenin korunması hastanın diğer tedavilere uyumunu artırmakta ve sosyal yaşantısı açısından psikolojik destek sağlamaktadır. Erken evre meme kanserinde olguların yaklaşık %75’inde henüz koltuk altı lenf bezlerine metastaz gelişmediği de dikkate alınırsa, bu hastalarda sentinel lenf nodu biyopsisi adını verdiğimiz yöntem ile koltuk altı lenf bezlerinin korunması da sağlanabilmektedir. Böylece cerrahi tedavinin korkulan bir komplikasyonu olan kolda şişlik (lenfödem) riski de oldukça azalmaktadır.
Meme kanseri cerrahisindeki önemli gelişmelerden biri de mastektomi (memenin tamamen alınması) gereken hastalarda eş zamanlı yapılan meme rekonstrüksiyonu (yeniden meme kütlesi oluşturulması) işlemidir. Kadının kendi dokuları kullanılarak veya protez ile yapılan bu tip girişimlerin hastanın tedavisini geciktirmediği ve hastaya ciddi psikolojik destek sağladığı yapılan çalışmalardan bilinmektedir.
Güven Hastanesi Meme Hastalıkları Tanı ve Tedavi Merkezi’ne başvuran hastalarda meme muayenesini takiben gerekli görüntüleme yöntemi veya yöntemleri (mamografi ve ultrasonografi gibi) aynı seansta tamamlanmaktadır. Gerekiyorsa hemen arkasından iğne biyopsisi de yapılabilmektedir. Böylece tek seansta, tek bir randevu ile tanısal işlemlerin hepsi tamamlanmış olacaktır.
Çalışma alanlarımızı şu alt başlıklar şeklinde özetleyebiliriz:
a. Meme kanseri taraması (şikayeti olmayan kadınların belli aralıklarla takiplerinin yapılması).
b. Meme kanseri gelişimi açısından yüksek riskli hastaların tanınması, takipleri ve risk azaltıcı tedavilerin tartışılması.
c. Meme kitlelerinin ayırıcı tanısının yapılması.
d. Meme kitle ve lezyonlarının uygun biyopsi yöntemleri (iğne biyopsileri, tel ile işaretleme, radyoaktif madde enjeksiyonu ile lokalizasyon-ROLL) ile değerlendirilmesi.
e. Meme kanseri tedavisinde hasta için uygun tedavi yaklaşımlarının hastalarla tartışılması; modern cerrahi yaklaşımlar ve uygulanabilirlikleri hakkında hastaya bilgi verilmesi (eme koruyucu cerrahi, sentinel lenf nodu biyopsisi teknikleri, meme dokusunun hepsinin alınmasının gerektiği durumlarda yeniden meme kütlesi oluşturulması anlamına gelen meme rekonstrüksiyonu -onkoplastik meme cerrahisi).
f. Meme kanseri hastalarının takibi ve takip sırasında ortaya çıkabilecek olan kolda şişlik (lenfödem), vb. problemlere yönelik destek tedavilerinin verilmesi.
Prof.Dr. Serdar Özbaş
Meme Hastalıkları Tanı ve Tedavi Merkezi
Özel Ankara Güven Hastanesi