Savaşın Çocukları

Savaşın Çocukları

Her ne kadar varlıkları ilk geldikleri günden bu yana bizi tedirgin etse de savaştan kaçıp ülkemize yerleşen insan sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Her sokak başında, market önlerinde, trafik ışıklarının altında rastlamamız mümkün artık. Kabullensek de kabullenmesek de bir arada yaşamaya sanırım giderek alışıyoruz. Kızgınlığım her geçen gün artsa da kucaklarda bebekleri gördüğüm zaman vicdanım maalesef dizginleri ele veriyor. Ancak bir yanım vicdanlı iyi polis rolündeyken öteki yanım kötü polis rolünde iş başında yine.

Karşı binamızda Iraktan kaçıp gelen bir aile var. Kaçarken babaları sınırda kalıyor geçemiyor. Buraya anne, çocukları, damadı ve yeğenleri geçebiliyor.Ve hepsi  bir evde yaşıyorlar ; buna yaşamak denirse tabi. Yine eli vicdanında olan bir çok komşu biz de dahil olmak üzere yardımlarımızı asla onlardan esirgemiyoruz. Komşuluk da bunu gerektirmiyor mu zaten? Bu aile bireylerinden biri olan küçük erkek çocuğuyla konuşma fırsatı buldum bugün. Daha 9 yaşında. Ufak tefek işlerde çalışıyor ve kazandığı parayı ülkesinde kalan babasına gönderiyor. Düşünebiliyor musunuz o küçücük çocuğun omuzlarında taşıdığı büyük yükleri? Babasına yardım göndermenin mutluluğunu yaşıyor o minik yüreğinde. 9 yaşında bir çocuk oyun oynar,oyuncakları kırılır,ağlar. 9 yaşında bir çocuk sadece ve sadece çocukluğunu yaşar ancak. Adını sordum Şeep dedi. Peki anlamı ne isminin dedim. Annem söylemişti ama ben unuttum dedi,çocuk işte..

Yürümeye devam ederken peki yaşadığın ülke mi daha iyiydi yoksa burası mı? Özlüyor musun orayı ? diye sordum. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı ve ”Abla kim vatanını sevip  özlemez ki ”dedi. Donup kaldım o an. Ne diyeceğimi bilemedim. Yaşından olgun bir cevap vermesinin karşısında kelimeler bir anda boğazımda düğümlendi. Yüz ifademin düştüğünden olacak ki yok yok aslında ben burayı da çok seviyorum ama bizim oralar kadar değil dedi. Bana o bakışını asla unutamam artık. Savaşlar, kavgalar inanın bizim televizyonlardaki seyrettiğimizden daha soğuk ve acımasız. Çoğumuz onların varlığından rahatsız olurken o çocukların küçük dünyalarındaki yaraları anlamamız imkansız olabiliyor. Benim çocuğumu onların yerine koyduğumda aslında çok da acımasız olduğumu veya olduğumuzu düşünüyorum. Onlar sadece çocuk. Çocuk demek oyuncak demek, kahkaha demek, oyun demek. Çocuk demek masumiyet, çaresizlik demek. Ancak şunu fark ettim ki çocuk her yerde çocuk olamıyor, çocukluğunun gerektirdiği gibi davranamıyor. Onlar için gelecek kavramı belirsizlik, karşılarına dikilmiş soğuk metal yığını silahlar. İşte bundandır çocuklara oyuncak olarak tabanca, tüfek alınmasına her daim karşı olmam. Savaşın dini, dili, rengi yok. Ortada savaş var ve bir de çaresiz çocuklar… Savaşın o soğuk yüzünü hiç bir çocuğun yaşamaması dileğiyle….

Yağmur ve Yavuz Arda’nın Annesi Meltem

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Robot Değilim * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.